21 Mart 2012 Çarşamba

Ayrılık Kolay Mıydı, Zor Muydu?

Dostum,

Sevgilimle her şeyin yolunda gittiğini düşünürken, bir gün beni 
arayıp konuşmak istediğini söyledi. İlk once O’nu göreceğim için 
mutlu oldum, ancak birkaç saniye sonra içimde, çok derinlerde bir 
yerde kötü bir his belirdi.

Ne konuşacaktık, daha üç ay olmuştu. Bitecek miydi yoksa, bu kadar 
çabuk mu? Ben ne yapacaktım bundan sonra? Aşık olmuştum bile, 
beni terk edemezdi, etmezdi bu mümkün değildi. Kafamdan geçen 
onlarca senaryoya cevap ararken uyuyakalmışım.

O gün mesai saati hiç bitmesin ve her ne konuşacaksak o konuşma 
hiç olmasın diye diledim. Elbette gün bitti ve akşam sevgilimle 
buluştuk. Beni görünce gülümsedi, sarıldı ve öptü. Bütün gece 
boşuna felaket senaryoları yazmıştım, sevgilim herhangi bir 
sorunumuz varmış gibi davranmıyordu. Boşuna kuruntu yapmıştım, 
peki ama o derinlerdeki his niye belirmişti beni yanıltıyor muydu 
yoksa?

Restorana gidene kadar sevgilime sımsıkı sarılarak yürüdüm, bir 
hücremin bile O’na uzak olmasını istemiyordum. Yemek 
siparişlerimizi verdikten sonra ‘sence ilişkimiz nasıl gidiyor’ diye 
sorduğunda kalbimin en derinlerinde beliren hissin belki de bir parça 
doğru olabileceğini düşündüm.

Kalakalmıştım, cevap veremiyordum bile. Bu nasıl bir soruydu, ne 
demeye çalışıyordu, lafı nereye getirmek istiyordu?

Bilinçsizce ‘bence iyi gidiyor’ sözcükleri döküldü dilimden. Ama 
sevgilim böyle düşünmüyordu, O’na göre biz uyumlu bir çift 
değildik, birbirimizi anlayamıyorduk ve yürümüyordu. Bu 
kelimelerin altında ezildiğimi hissettim, hiçbir şey söyleyemiyor 
öylece dinliyordum.

İzin isteyerek lavaboya gittim, bir süre aynaya yansayan ifademi 
seyrettim. Ne oluyordu bana? Niçin sevgilimin söylediği hiçbir 
şeye cevap veremiyordum, dilim mi tutulmuştu acaba? Dilimi 
ısırdığım an kendime gelerek ne yapacağımı düşünmeye başladım.
Sanırım yapabileceğim bir şey yoktu, O kararını vermişti, bu ilişki 
bitecekti, durumu kabullenmekten başka çarem yoktu.

Yanına giderek içkimden büyük bir yudum aldım. Bir sure sohbet 
ettik, ikimizin dışındaki her şey hakkında. O dakikalarda tek 
düşünebildiğim biran once bu işkencenin bitmesi ve O’ndan uzak 
olabilmekti. Ayrılmak zorunda olduğum ve aşık olduğum adamın 
yanında kendimi kontrol etmekte zorlanıyordum. O’na sarılarak 
beni bırakmaması için yalvarabilir ve dünyadaki en çok sevdiğim 
kokuyu içime çekebilirdim.

Hesabı isteyerek kısa da olsa çok mutlu olduğum ilişkimin son 
anlarına gelmiştik. O’nu görmek çok canımı yakıyordu, biran önce 
O’ndan uzaklaşmalıydım. Beni eve bırakmayı teklif ettiğinde 
nazikçe teşekkür ederek arkamı döndüm. Tam O’ndan uzaklaşmak 
için ilk adımımı atmak üzereyken beni kolumdan yakaladı.

Gözlerine baktığımda biraz olsun pişman olmasını ve hata yaptığını 
söyleyerek benden O’nu geri almamı istemesini diledim. Oysa tek 
söylediği ‘seni öpebilir miyim?’ oldu. Daha fazla canımın yanmasını istemediğimden kolumu çekerek O’ndan kurtuldum ve hızlı adımlarla 
uzaklaşmaya çalıştım.

Düşünemiyordum, yorum yapamıyordum, kabullenemiyordum. 
Tek yaptığım hızlı adımlarla yürümekti. Ne kadar hızlı 
yürüyebilirsem bu durumdan o kadar çabuk kurtulacağımı, sabah 
uyandığımda tüm bunların kötü bir kabus olacağını sanıyordum.

Eve girer girmez üzerimdeki kıyafetlerimle duşa girdim. Bir yandan 
ıslanıp ağırlaşan kıyafetlerden kurtulmaya çalışıyor, bir yandan da 
ağlanacak bir şey olmadığına dair kendi kendimi teselli ederek 
gözlerimden akan yaşları dindirmeye çalışıyordum. Bir sure sonra 
yenildiğimi hissettim, ne ayakta durabilecek , ne de göz yaşlarımı 
dindirecek kadar bile gücüm kalmamıştı.

Bir sure akan suyun altında, öylece oturarak ağladım.

Bu O’nun için ilk ve son ağlayışım olacaktı.

Annemin her zaman söylediği gibi dik duracak ve arkama 
bakmayacaktım.

Bir Dost   

19 Mart 2012 Pazartesi

Sen Gittikten Sonra

Dostum,

İstanbul’dan ve sevdiğin diğer her şeyden uzak olduğun için sana 
dürüst olamadım. Sadece sevinçlerimi paylaşabildim, Üzüntülerimi 
tek başıma göğüsledim, dimdik durdum sana ve diğer herkese karşı. 
Tıpkı annemin öğüt verirken söylediği gibi; ne olursa olsun sen dik 
dur, durdum.

Senin buraları terk ettiğin günlerde, yarattığın boşluğu doldurmak 
için sevgilime daha da sıkı sarıldım. Hani sana her soğuk 
davrandığında ‘bunda ne buluyorsun?’ diyordun ya, işte o adam beni 
kimsenin yanında olmadığım kadar mutlu ediyordu. Bana her 
baktığında ellerim terliyor, dizlerim titriyor ve O’nun koynunda 
uyumanın beni ne kadar kadar mutlu ettiğini düşünüyordum.

Geniş omuzları, uzun boyu ve sevgi dolu kalbine başımı sımsıkı 
yaslayıp beni sarıp sarmalıyor, kimsenin bana zarar vermesine izin 
vermiyordu. Yanındayken diğer her şeyi unutuyor, dünya üzerinde 
O ve benden başka hiç kimse yokmuşacasına kokusunu içime 
çekiyordum. Bazen senin gibi düşündüğüm oluyordu, çevresindeki 
herkese karşı bu kadar soğuk duran bir insanda ben ne buluyordum 
acaba? Bu sorunun cevabını hala bulabilmiş değilim, artık 
aramıyorum zaten.

Sabahları uyanıp O’nu yanımda gördüğümde, dünyada bundan daha 
keyifli bir şey olamaz diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum.

Sabah uyandığında bir süre konuşmazdı, tıpkı benim gibi. Ama 
evden dışarı çıkıp arabaya bindiğimiz anda keyfi yerine gelir ve 
sohbet etmeye koyulurdu. Bazı sabahlar akşam için plan yapardık, 
bazı sabahlar ise maddi konulara kafa patlatırdık. Ne konuşursak 
konuşalım o yolun bitmesini hiç istemez ve kırmızı ışıklara 
takılmayı dilerdim. İş yerime geldiğimizde, arabadan inmeden önce 
beni mutlaka öper ve iyi bir gün geçirmemi dilerdi.

Öpücüğün sıcaklığından olsa gerek, arabayla ofis arasındaki 
mesafeyi nasıl gittiğimi hiç hatırlayamıyordum.

Bazen yoğun, bazende sakin bir günün ardından O’nu göreceğim 
günlerde saat geçmek bilmezdi. İşten olabildiğince hızlı çıkarak 
evime gider ve hazırlanırdım. O dakikarda sevgilim aramıyorsa 
telefonun çalması, sevdiğim programın yayınlanması, karnımın 
acıkması umurumda olmazdı, nasılsa akşam O’nun yanında ruhumu doyuracaktım.

Beni arayıp, gelmek üzere olduğunu söylediği her an tüm dünyayı 
unutup O’na koşardım.

Dostum, senin yokluğunda ben aşık oldum. Bu aşkın bana neler 
getirdiğini biliyorsun ama benden götürdüklerini ben bile daha yeni 
fark ediyorum.

Bir Dost..



16 Şubat 2012 Perşembe

Bugüne Nasıl Geldik?


Dostumun evlilik haberinin arkasından daha sık görüşmeye başladık. Önceleri kahve ve sohbet eşliğindeki görüşmelerimiz zamanla yemek ve sohbet, sonrasında ise evlilik hazırlıkları ve sohbet olarak devam etti.


Dostum çok görkemli bir düğünle evlendi, ancak hayatı planladığı gibi devam etmedi. Düğünden kısa bir süre sonra kaza geçirerek önce bebeğini kaybetti. Bu üzüntü zamanla evliliğinde de sorunlara yol açtı ve evliliği ikinci yılını doldurmadan bitti.


Dostum bu kötü anılarını yeni işinin yoğunluğuyla çabucak atlattı diye düşünürken bir gün bana gelerek; İstanbul'un onu boğduğunu, artık burda yaşamak istediğini söyledi. Öncelikle elimden geldiğince destek olmaya çalışarak onu bu fikirken vazgeçirmek istedim. Ancak yaşadığı şeyler çok ağırdı ve bir süre uzaklaşmasının iyi geleceğinibildiğimden onu İstanbul'dan uğurladım.


Dostum artık dünyanın öteki ucunda yaşıyordu. İlk günlerde uzun telefon görüşmeleri yapıyorduk, ancak saat farkından dolayı her ikimiz içinde zor oluyordu. Ben yaşadıklarımı biran önce onunla paylaşmak istiyordum, o ise yeni çevresine alışmanın zorluklarını yaşıyordu. Böylece birbirimize daha kolay ulaşabilmek adına Dostuma Mektuplar yazmaya karar verdim.


Bir Dost

12 Şubat 2012 Pazar

Bu Kadar Kısa Zamanda Ne Değişmiş Olabilirki?

Dostumla tanışmamızın üzerinden bir hafta on gün kadar zaman geçtikten sonra bir arkadaşımın doğum günü partisine katılmak için yine aynı cafede buldum kendimi. İçerisi ışıl ışıl süslenmiş ve doğum günü kutlaması için uzunca bir masa hazırlanmıştı.

Arkadaşımla selamlaşarak kısa bir sohbetin ardından masadaki yerime oturdum. Bir süre sonra bir kahkaha sesine kulak verip kafamı çevirdiğimde dostumu gördüm. Nasıl olabilirdi, bunalımlı, deli ve hatta lezbiyen olduğu izlenimine vardığım kadın bu kadar kısa süre içerisinde nasıl böyle kahkahalar atabilirti, ne değişmişti? Kafamın içinde bu soruların yanıtlarını ararken yanındaki erkeği ve birbirlerine aşkla bakan çok güzel bir çift olduklarını fark ettim.

Dostumun uzun ve gür simsiyah saçları, çok güzel bakan bal rengi gözleri ve french ojeli tırnakları vardı. Karşısındaki erkek ise belli ki spor eğitmeniydi; geniş omuzları, kol kasları ve vücuduna tam oturan tişörtlüyle dostuma bakıyordu. Kısa bir gözlemden sonra tekrar doğum günü kutlamasına katıldım.

Gecenin ilerleyen saatlerinde garson bir içkiyle yanıma gelerek dostumun ikramı olduğunu belirtti. Yanında bu kadar kaslı bir erkek varken beni görebilmesi bile mucize olmalıydı, içkiyi alarak dostumun yanına gittim. Spor eğitmeni izin isteyerek bizi yalnız bıraktı, dostum kafamdaki soruları anlamış olsa gerek hemen açıklamaya başladı.

Benim spor eğitmeni sandığım kişi meğerse bir şirkette insan kaynakları müdürüymüş, daha önce hiç öyle güzel bir vücudu olan insan kaynakları müdürü görmemiştim muhtemelen bir daha da görmem zaten. Kısa süre önce onu terk eden sevgilisi ani bir kararla evlenme teklif etmiş, dostum da hem hamile olması hem de ona olan aşkıyla kabul etmiş. Bu güzel haberi kutluyorlarmış. Kendisini tebrik ederek yanından uzaklaşırken beni durdurarak ismimi sordu. Ben onun hakkında her şeyi biliyordum, ama o benim ismimi bile bilmiyordu.

İsmimi ve nedendir halen cevabını bulmuş değilim numaramı verdikten sonra yanından ayrıldım.

Bu, dostumu ikinci görüşümdü. Her iki görüşmede daha doğrusu karşılaşmada tamamen farklı iki ruh halini de görmüştüm. Bunalımlı, deli ve lezbiyen kadın gitmiş, yerine mutluluktan ayakları yere basmayan, heteroseksüel bir anne ve gelin adayı gelmişti. Kısacık bir süre insanın hayatında ne kadar çok şey değiştiriyormuş meğerse.
Benimse hayatım ilk karşılaştığımız günden pek faklı değildi...

Bir Dost

11 Şubat 2012 Cumartesi

Dostuma selam

Canım dostuma iş yerinde çok bunaldığım ve küçük bir kaçamak yapmak için akşam üzeri sık sık gittiğim yakın bir cafenin bar bölümünde oturduğu gün rastladım. Bir yandan margaritasını yudumlarken bir yandan da telefonundan birilerine bir şeyler yazıyordu. Önce 'en uzak masaya oturmalıyım' diye düşündüm, keyifsiz geçen bir günümde bir başka keyifsiz gün geçiren birini görmeye tahammülüm yoktu. İçkimi alıp bardan ayrılmak üzereyken bir an göz göze geldik, bana gülümsüyordu!  

Önce dertleşmek için çağırdığı bir arkadaşı geldi sanarak arkama baktım, kimsecikler yoktu sanırım bana gülümsüyordu ya da hem bunalımda hem de deliydi. Anlık bir gülümseyle masama yöneldim ve arkama yaslandım. İçkimi bitirmek üzereyken garson bir içki daha getirip bardaki bayanın (bunalımlı ve deli olan) ikramı olduğunu söyledi. Garsona kalkmam gerektiğini ve bayana benim adıma teşekkür etmesini rica ederek çantamı toparlamaya başladım. Tam kalkmak üzereyken bunalımlı ve deli olduğuna tüm kalbimle inandığım kadın elinde iki içkiyle masamda beliriverdi. 'Sanırım kalkıyordunuz ancak rica etsem bana eşlik eder misiniz?' diye sordu. Kadın sadece bunalımlı ve deli değil sanırım aynı zamanda lezbiyendi!

Ben henüz ağzımı açamamışken sohbete koyulmuştu bile. Kısa bir süre için kalmaya karar vererek, kendisiyle sohbet etmeye başladım. Önceki gece sevgiliyle büyük bir kavga ederek evden ayrıldığını, geceyi sokakta geçirdiğini ve üstüne üstlük hamile olduğunu öğrendim. İçkim bittiğinde kendi dertlerimi unutmuştum bile. Bir süre daha sohbet ettikten sonra birbirimize iyi akşamlar dileyerek oradan ayrıldık.

Her ikimiz için de çok zor geçen bir gün tanışıp nasıl bu kadar iyi dost olduğumuzu hala anlamış değilim. Ancak dostuma mektuplar yazmadan önce bu anımızı paylaşmak istedim.

Bir Dost